1 Kasım 2022 Salı

ÜÇÜNCÜ TÜR YAN ETKİLERİ

Türk Silahlı Kuvvetleri özelinde düşünüldüğünde;

Subay var

Assubay var

Birde Assubaylıktan Subay olanlar var. Bu kesimin durumu aynen şöyledir. Türkiye’de Alamancı, Almanya’da yabancı misali ne Assubay camiasına yakındırlar. Ne Subay camiasına yakındırlar. Bu kesim kendi başına üçüncü türü oluştururlar.

İşte Assubay camiasının ‘’Özlük Haklarına kavuşamamasının ilk ve son sebebi bu kesimdir.’’ Bu kesimin içinden Subaylar çıkmakla kalmamış son yıllarda Generaller de çıkmıştır.

Sadece ‘’Özlük Hakları konusunda değil’’ birçok aşamada Astsubay camiasına en büyük zararı veren kesim yine bu kesimdir. Sürekli bir ispat içindedirler. Assubaylara hitap şekilleri genelde ‘’abi’’ olur. Ama bu tamamen göstermeliktir. İçten içe bir farklılıklarını sözde temayüz etmiş olduklarını, sözde başarılarını kabullenmenizi beklerler.  Şeş kaza onlardan bir gömlek iyi konumdaysanız kendi türleri ile işbirliği yapıp ananızdan emdiğiniz sütü burnunuzdan getirebilirler. 

İsmini vermek istemem ama Assubaylıktan geçen bir Subay Emekli bir Assubay meslektaşının Orduevi parkındaki bir aracını çekici ile çektirip Mahkeme kararı olmadan Orduevi dışına nasıl attırabilir?

İsmini vermek istemem ama Assubaylıktan geçen bir Subay yine Assubaylıktan geçen başka bir Subayın bir Assubaya Orduevi Yasağı konması talebine nasıl olur olur verebilir? Bu neyin kini? Bu neyin intikamı?

Hiçbir söze gerek kalmadan yalın bir hali ile soruyorum;

-         MSB Bakanının Özel Kalem Müdürü Assubaylıktan General olan biri değil mi?

-         Genelkurmay Personel Başkanı Assubaylıktan General olan biri değil mi?

-   Cumhuriyet tarihinden bu zamana kadar hangi devirde Assubayların eline böyle bir makam ve mevkilere gelebilmiş görevli imkânı geçti?

-         Ona rağmen neden ‘’Özlük Haklarında bir arpa boyu yol alınamıyor?

Çünkü; En başta bu kesim Assubayların Özlük Hakkının iyileşmesine karşıdır.

Niye? Adamlar Assubaylıkla yetinmemişler Subay olmuşlar, onunla da yetinmemişler General olmuşlar nasıl sizinle aynı olsun ki?

Bu kesimin en iyi anlaştığı kişiler kimler?  Doğru tahmin ettiniz malum Dernek Bu kesim bulundukları makam ve mevkide kimin yıldızını parlattılar? Doğru tahmin ettiniz malum Dernek Başkanının.

Ömrümün son 12 yılı Emekli Assubayların ‘’Özlük Hakkı’’ mücadelesi ile geçti. 32.000 emekliden 22.000’i benim ve şimdiki Genelkurmay Başkanının II. Başkanı olduğu zamanki yoğun emek ve çabası ile birinci dereceye düşebildi ve ortalama 1500-2000 lira arasında maaş iyileştirmesi oldu. Bu başarı bizim eserimiz diyebilecek biri var mı? Varsa gitsin şimdiki Genelkurmay Başkanına sorsun bu başarı kimlerin eseri diye. Bu başarı tamamen Orgeneral Yaşar GÜLER & Emekli Assubay Cavit KAYIKCI eseridir.

Peki ya Assubaylıktan Subay olanların, Assubaylıktan General olanların eserleri nedir Astsubay camiasına? Çok bir şeye gerek yok. Tek bir söz söyleyeceğim. Bunu bütün camiamız bilsin isterim.

Emekli Assubayların ‘’Özlük Hakkının’’ önündeki en büyük engellerden biri Assubaylıktan Subay olanlardır. Assubaylıktan General olanlardır. Bizzat şu an ki Assubaylıktan General olan Genelkurmay Personel Başkanıdır. Şimdiki Genelkurmay Başkanı II. Başkan iken Özlük Haklarımız ile ilgili Assubaylıktan General olanlardan 10 kat daha fazla performans göstermiştir. Bilin isterim.


Saygılarımla.


Cavit KAYIKCI

Ordu Sendikası Genel Başkanı





4 Mart 2022 Cuma

Askerin Suçu Ne?

Siviller ölemez. 

Gazeteciler ölemez. 

Ama Askerler ölebilir. 

Peki niye?

Siviller mesai bitince evine giderken Askerler Dünyanın bir çok köşesinde dağda bayırda görev yaparken analarının karnından sırtında tabutla mı doğuyor. Siviller rahat etsin diye o  dağda bayırda ne şartlarda görev yapıyorlar bileniniz var mı?

O dağları bilen bilir, git-git bitmez.

Tam bitti dersin yeniden başlar, o dağ son zannedersin, bitince bir yenisi başlar, bir yanda günlerce yiyeceğin kumanya, öbür yanında tüfeğin, mühimmatın, mataran, sırt çantan, uyku tulumun, uykutulum atlığı, sırtında yük ağırlaştıkça ağırlaşır, iliklerin kemiklerin iflas eder, kasların iflas eder fakat dağlar bitmez.

Gündüz intikal edersin, bazen gece de gider-gider-gidersin, hava soğuksa yürümek ısıtır içini, hava sıcaksa sabaha karşı ısınan kayaların üzerinde yattığında sıcaklık masaj gibi gelir, soğuğu ayrı güzel, sıcağı ayrı güzeldir dağların.

Nihayet görev yerine ulaşırsın, herkes mevzisine girer, sorumluluk sahası belirlenir, mevzide beklemeye başlarsın, bir saat iki saat üç saat, saat-saat, saatler geçer, gece olur, gündüz olur, beklersin, beklediğin mevziye ilk yağmur düşer, bazen de kar taneleri yağar, onu da seyretmek güzeldir, ilkbaharı görürsün dağlarda, yaz ve sonbaharı da, dağların her mevsimi ayrı güzeldir.

Bir kaç gün sonra doğa gerçek yüzünü ve acımasızlığını göstermeye başlar,seyrederken keyif aldığın yağmur, dakikalar geçtikçe içine işlemeye başlar, önce pançon ıslanır, sonra üniforman, sonra iç çamaşırı, üs bölgenden kilometrelerce uzakta, ne elbiseni,ne saçını kurulama imkanın kalmaz.

Bir metrekarelik mevzi içinde, ne rütbe kalır, ne makam mevki, orada bulunan herkesin içine işler yağan yağmur. Ateş yakmak istersin, yerin belli olmasın diye yakamazsın, için için titremene çare düşünürsün, ama bulduğun hiçbir çare çare değildir artık, doğa hakimiyeti eline almıştır, oturduğun taş ıslak, botunun içi su dolu,bastığın yer çamur ve balçık, adım atamaz hale gelirsin.

Yağmur kara çevirir, inadına kış girmeden bunu yapar, yüksekte olmanın ödülleri böyledir işte, aşağılara bakarsın bulut bile yoktur, yukarıdaki sulu sepken yağış ise kara dönüşmeye başlar, yağmurun kendine has yumuşaklığı artık yerini üşümeye, titremeye bırakır.

Baktığın dürbün buğulanmaya başlar, yağmurdan kalan bütün malzemeler ıslakken, kar onları daha da ağırlaştırır. Görüş mesafen düşer, hakimiyet artık acımasız doğanındır, doğa insanla tek başına kaldığında acımasızlıkta sınır tanımaz, kurt ulumaları, çakal sesleri,ağaç uğultuları arasında düşman belirtisi ararsın, dağlarda hangi ses insana hangi ses hayvana, hangi ses rüzgara aittir, seslerin arasından ayırt etmek imkansızlaşır.

Kumanyan biter, ekmeğin kaskatı kesilir, ıslatırsın hamur olur, ıslatmazsın, atsan kafa yaracak kadar sertleşir, sonra dağlardan bir şeyler bulmak istersin, köyünde gördüğün otlara benzer otlardanyersin yarım yamalak bilginle, otlar safra acısı, kekre acısındanfarksızdır, bir kaç ot denemesinden sonra pes edersin.

Su içmek istersin, tatlı su bulunmaz bir hazinedir. Son bir kaç damla ile sadece birbirine yapışan çamur gibi dudaklarını ıslatırsın. Banyo yapmayı çoktan unutmuşsundur, kendi ayağının kokusu burun direklerini sallar, vücudunun kokusundan, kokarcalar yaklaşamaz olur yanına, en doğal ihtiyaçlarını bile mevzinin yakınlarına yaptığından oradan gelen kokular da başına bela olur.

Ağaç dallarının hışırtısı en çok dinlediğin müzik parçası olur, ne radyo dinleyebilirsin, ne çıt ses çıkarabilirsin, gözler, gözler her hareketi gözlersin, güneşin kayalara yansıyan ışıklarından gözlerin kamaşır, kirli ellerle ovuşturulup mikrop kapar kan çanağına döner.

Güneş gözüne vurdukça halüsinasyonlar görmeye başlarsın, geçmişin gelir gözünün önüne, hatalarınla yüzleşirsin, gelecek için planlar yaparsın ama geleceğine dair umutların çoktan tükenmiştir. Zamanını ne kadar hovardaca harcadığını düşündükçe için burkulur, dakikaları sayarsın, tik-tak, tik-tak, saatler saatleri, gündüzler geceleri, geceler gündüzleri kovalar, her günü aynı olan böyle yerlerde yılların geçip gider.

Hayatının en önemli dilimleri. Gençliğin en güzel çağı buna benzer zamanla geçer.

Burada şehitlik var mı? Burada gazilik var mı? Burada ölüm var mı? Burada yaralanma var mı? Bir sivil sabah 09:00-akşam 17:00 arası mesaiye giderken.Bunu da, bin bir hayıflanma ile yaparken dünyanın herhangi bir ülkesinde, herhangi standart bir askerin hayatı, tam da buna benzer bir hayattır. Nasıl bir hayat? Ölmeyi hak edenlerin hayatı?

Mesaileri ,Tatbikatlar, Gece eğitimleri.

Kaşları çatık üstlerin ve amirlerin bitmek tükenmek bilmez disiplin baskısı altında, uzun yıllar ödedikleri bedeller yetmezmiş gibi; siviller öldüğünde ayağa kalkan dünya kamuoyu, askerler öldüğünde ayağa kalkmak bir yana, kahramanlık destanı yazarlar.

Dünya’daki tüm kahramanlıkların canı cehenneme...

Bir askerin kahramanlığı, karşıdaki asker ailesinin yeni trajedisidir. O yüzden Dünya'nın hangi Ordusunda olursan ol. Öldürmeyeceksiniz kardeşim. Artık öldüremeyeceksiniz.

Dünya ülkelerinin en masumları askerlerdir. Ölümü hak eden en son kişiler onlardır. Siyaseti bilmezler, çalmayı çırpmayı bilmezler. Yalanı talanı bilmezler. Anneleri, babaları aileleri de kolay yoldan para kazanmayı, köşe dönmeyi bilmedikleri için genelde fakirdirler. Geçim derdi uğruna askerliği meslek olarak kabul ederler. Dünya genelinde %99’u bu şekilde asker olmuştur.

Sonra bir gün, bir ülkenin siyasetçileri çıkıp başka bir ülkeye savaş açar. Bu sefer de hiç tanımadığı bir ülkede, hiç tanımadığı bir askeri bir hiç uğruna başka bir asker öldürür.

Niye?

Dünyanın herhangi bir X ordusundaki asker, tanır mısın dünyanın herhangi bir Y ordusundaki öldürdüğün askeri? Kan davan mı var? Elinden ekmeğini mi aldı? Yolunu mu kesti? Eşine, ailene, annene, babana, çocuğuna zarar mı verdi? Senin ondan farkın ne?

Bu siyasiler ve bu siyasi hırslar var olduğu müddetçe; bu gün öldüren olursun! Yarın ölen olursun! Ülkeler değişir. İsimler değişir. Ama ölen askerlerin kaderi hiç değişmez. Artık bu kader değişmeli.

Yaşam hakkını veren Yaratıcı alan Yaratılan olamaz.

Hiçbir Yaratılan da Yaratıcının verdiği canı almaya kılıf bulamaz!

Artık öldürme! Lütfen öldürme!